20 Ekim 2010 Çarşamba

HOCANIN İDAMI

Ali Tahmilci bey, Hocaefendi ile aynı cezaevinde yatan amcası Hasan Tahmilci beyin anlattıklarını şöyle naklediyor: “Mahkemeler bitmiş, kararlar verilmiş, her şey belli olmuştur. Hücrelerine çekilen hükümlüler, infaz anını bekliyorlar. Sırası gelenlerin kimisi kapıyı şaşırır, bacakları titrer, yürümekte güçlük çekermiş. Derken, sıra merhuma gelmiş. “İskilipli Mehmed Atıf” diye bağırmış bir görevli. Hoca, metin ve mütevekkil… Ağır adımlarla, vakar içinde, dualar mırıldanarak yürümüş sehpaya.”
O gece, hanımının gördüğü rüya şöyledir: “Bahçemizde, kızı ile birlikte dikmiş olduğu çam ağacının dibinde hoca abdest almakla meşguldü. Kızı Melahat ona su döküyordu. Abdestini aldıktan sonra doğrulan hoca bize; “Ben artık gidiyorum. Sakın ağlamayın. Yalnız bana yedi Yasin okuyun” diyordu…



Nuri Saraç bey, Atıf efendinin mübarek nâşını, idamının ertesi günü görenlerden: “Garip bir tesadüf ki, Hocanın muhakemesinin bittiği günün ertesi günü, onu asılmış vaziyette, eski Meclis’in avlusunda, iri yarı gövdeleriyle ve normal ebattan daha uzun bir darağacında sallandığına şahit oldum. Tesadüfen oradan geçiyordum. Hoca pırıl pırıl parlayan sakallı ve nurani yüzüyle, sanki hiçbir şey yokmuş gibi sallanıyordu.”

Onu İdam sehpasında görenlerden biri de, yakın arkadaşı Tahir ül Mevlevi’dir. Mahkemeden beraat alan Tahir bey, o gün Ankara’da kaldığı otelde, geceyi üzüntü ile geçirir ve sabah namazı sonrası dışarı çıktığında eski Meclis binasının önüne gelince, ciğer parçalayan manzaraya o da şahit olur. Gerisini kendi kaleminden takip edelim:
“Birdenbire gözüme ilişen bir manzara, beni olduğum yere mıhladı. Evet, eski Meclis önündeki meydanın ortasına iki tane sehpa dikilmiş, onların arasına da beyazlar giydirilmiş iki vücut çekilmişti. Yüzleri diğer tarafa müteveccih olan (yönelmiş) bu cesetlerden birinin Atıf efendi olduğu, boyunun uzunluğundan ve hâlâ görünen metin vaziyetinden anlaşılıyor; o refi (yüksek) vaziyetiyle merhum, hayatındaki halinden yüksek görünüyordu. Bilâ ihtiyar (elinde olmadan) gözlerimden yaşlar akarken dudaklarımdan da meşhur bir mersiyenin matlaı (taziye konulu kaside beyti) olan:
“Uluvvün fi’l hayati ve fi’l memat / Le-hakkun ente ikdü’l mucizat” (Sen hayatta da, ölümünde de yücesin. Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü.”
Cevdet Soydanses Bey de şunları ifade etmekte; “Atıf hocaya İttihatçılar da düşmandı. Sanırım idamında İttihatçıların bu eski kininin rolü de olmuştur. İdam edileceği sırada başında sarığı varmış. Kılıç Ali de orada… Kılıç Ali, ağır bir söz sarf etmiş ve “Alın şu herifin başından sarığı” demiş. “Son sözün ne?” diye sorduklarında, sadece “kelime-i şehadet” getirmiş… Atıf hocayı astıklarında kimsenin sesi çıkmadı. Diyanet işlerinde çok yakın arkadaşları vardı. Onlar da sustu. Kimse konuşamadı.”

www.isklipliatifhoca.com sitesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır. Teşekür ederiz..