27 Nisan 2007 muhtırasından birkaç saat sonra
"tsk.mil.tr" uzantılı bir siteden bana hem muhtıranın metni
gönderiliyor, hem de "Ne mutlu Türküm diyene" demeyenin Cumhuriyetin
en büyük düşmanı olduğu hatırlatılıyordu.
Düşündüm: Bu e-mail bana neden gönderilmişti? Seni
fişledik, diyorlar ve rahatsızlık duydukları konularda yazmamamı istiyorlardı.
Evet, tehdit!
Herşeyden önce tarih muhtırayla yazılmaz veya
engellenemez. Bir tarihçiyi susturmanın yolu, muhtıra vermekten değil, karşı
belge sunmaktan geçer.
Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in 19 Mayıs 2011
günü alternatif tarih yazılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğini ve
yazdıklarımızı 'ibret' ve 'esef'le izlediğini öğrendik. İşin ilginç boyutu, bir
çok kaynaktan muhtıranın şahsıma karşı verildiği dedikodusunu işitmem oldu.
(Hatta Hilal Kaplan "Yeni Şafak"taki köşesinde bunu açıkça yazdı.)
Yine düşündüm: Nedendi bu korku? Sonuçta bir
araştırmacı, belgeleri kullanarak bir yoruma varıyor. Diyor ki: Vahdettin'in
hain olduğu tezi bir iftiradır. (Üstelik bunu birazdan göreceğimiz gibi Mustafa
Kemal Paşa da dile getirmiştir.) Peki bu, yüksek askerî bürokrasiyi niye
tedirgin eder? Vahdettin'in hain olmadığı ortaya çıkarsa meşruiyetlerini mi
yitirirler?
Genelkurmay bu çıkışı yapınca sivil uzantıları
devreye girdi ve "Vahdettin'in hain olmadığını söylemek zor
görünüyor" türünden yazılar döktürdüler. Aşağıda resmi belgelere dayanarak
TBMM açıldıktan sonra dahi Mustafa Kemal ve Fevzi Paşaların Vahdettin ve
İstanbul hükümetinin şimdi hainlik olarak görülen karar ve eylemlerini nasıl
normal karşıladıklarını göreceğiz.
Bakın, 24 Nisan 1920 tarihli gizli oturumda Meclis
Başkanı Mustafa Kemal Paşa ne demiş (sadeleştirip kısaltıyorum, tam metni
"Gizli Celse Zabıtları", c. I, s. 9'da):
"Kutsal Halifemiz efendimiz hazretleri namazı
eda etmek için camiye gittikleri zaman dahi İngiliz askeri tarafından
götürülüyor. Bu acı şartlara düşmüş olan Padişahımızla özel temas da mümkün
olamaz. Bu temastan millet bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, hilafet ve
saltanat makamının bağımsız ve korunmuş olmasını vicdani bir emel saymıştır.
Bunun için burada çalışıyoruz ve çalışacağız. Müslümanların Halifesinin bundan
başka bir şey düşünmesine imkân tasavvur ediyor musunuz? Ben şahsen hiçbir şey
düşünmem. Zat-ı şahanenin ağzından işitsem bunun zorlama ve baskı altında
olduğuna hükmederim."
Ne deniliyor bu konuşmada? 1) Padişah İngilizler
tarafından sıkı sıkıya kontrol ediliyor; 2) Onunla özel temas kurmak mümkün
değil; 3) Millet bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve Halife ve Padişahın
bağımsızlığını istiyor; 4) Padişahın da bunları istediğinden şüphemiz yok; 5)
Padişah kendi ağzıyla bana bunun aksini söylese dahi bunun ona baskı ve zorla
söylettirildiğine inanırım.
Devam edelim M. Kemal'in sözlerini okumaya:
"Daha dün okuduğumuz iftiradan ibaret olan
fetva hepinizin malumudur. Özgürlüğüne sahip olan bir Halife böyle fetva
verdirir mi? Hepinizin bildiği gibi, hükümetin gönderdiği emirler yoruma
muhtaçtır. Savaş Bakanı Fevzi Paşa namus, şeref ve haysiyetinden şüphe
etmeyeceğimiz bir arkadaşımızdır. Bize gönderdiği bir emirde "İngilizlere
saygı göstereceksiniz, emirlerini dinleyeceksiniz, böyle hareket etmezseniz
mahvolacağız" diyordu. Bazı zayıf düşünceli kişiler muhtemelen tereddüde
düşüyorlardı. Fakat biz bunun düşman tarafından not edildiğine hükmettik.
Yaveriyle haber gönderdi, "Aman, Fevzi Paşa süngü altında, o emre önem
vermeyin" diye. İstanbul'un acı baskısı altında biz dahi olsak, insanız,
işitildiği takdirde mahvımıza sebep olacak bir sözü nasıl söyleyebiliriz?"
Bu paragraf bize şunları söylüyor: 1) Şeyhülislam
Dürrizade'nin 10 Nisan tarihli fetvası için Mustafa Kemal "iftira"
diyor, bağımsızlığı olan bir padişah böyle fetva verdirir mi diye de ekliyor;
2) İstanbul hükümetinin gönderdiği emirler yoruma muhtaçtır. Zira baskı
altındadır; 3) Fevzi Çakmak'ın Milli Mücadele aleyhindeki emirleri İngiliz
süngüsü altında yazılmıştır; 4) Biz de İstanbul'da bulunmuş olsak, başka türlü
davranamazdık.
Güzel. Demek Dürrizade fetvasına Atatürk
"iftira" diyormuş. İyi ama aynı fetva İstanbul'un hain kaynadığının
resmi diye sunulmuyor mu bize? Peki "Ben dahi olsam İstanbul'da farklı
davranamazdım" diyen bir Mustafa Kemal'i bu resmin neresine oturtacağız?
Bunları düşünedurun, Fevzi Paşa'nın Ankara'ya
gelişi üzerine Meclis'te Mustafa Kemal'in ısrarıyla yaptığı konuşmayı açıyorum.
Dikkat edin, Mustafa Kemal, Fevzi Paşa'yı Vahdettin'in zatından, çevresinden,
yakınından bilgi vermek üzere Meclis kürsüsüne çağırır. O da Padişahın "fevkalade
heyecanlı" göründüğünü, İngilizlerin işgali üzerine Cuma namazına gelmek
istemediğini, ancak dinî bir görevi bırakmak uygun olmayacağı için geldiğini,
"Enkazın altında ezildik" diye yüreğinin kan dolduğunu söylediğini
aktarır.
Sultan Vahdettin ertesi günkü buluşmalarında Fevzi
Paşa'ya birkaç defa ısrarla "Aman, Anadolu ile irtibatı temin ediniz"
emrini vermiş, bunun üzerine Fevzi Paşa, Mustafa Kemal'in konuşmasında adı
geçen yaverini Anadolu'ya gönderip "kolordularla irtibatı temin edince"
Padişahın "fevkalade memnun oldu"ğunu sözlerine eklemiştir. Fevzi
Paşa, Padişahın baskı altında olduğunu vurguladıktan sonra sözü şu meşhur
fetvaya getirir:
v
"İngilizler "Fetvayı veriniz" diye tazyik ettiler. Nihayet o
fetvayı aldılar. Bildiğiniz gibi o fetva İngiliz süngüsüyle alınmış, İslamı
sinesinden birbirine düşürmek için. Milletin gerçeği görme duygusu, ümid ederim
ki, bu fetvadaki fecaati görecek ve bunun önemini sıfıra indirecektir."
v
Bu sözün ardından Meclisten yükselen "Şüphesiz" sesleri, 1920
Nisan'ında Ankara'da Dürrizade Fetvasının kimse tarafından ciddiye alınmadığını
gösteren en büyük delildir. Ancak zaman gelecek, o tarihte ciddiye alınmayan
fetva yüzünden Vahdettin de, Şeyhülislam da, bütün İstanbul hükümetleri de hain
ilan edilecekti. Öbür yandan, Mustafa Kemal'in "Ben de İstanbul'da olsam
farklı davranamazdım" sözleri o gün bu gündür tutanaklardan ucu yanmış bir
mektup gibi tütmektedir.
Ne dersiniz, Fevzi Çakmak'ın
"milletin gerçeği görme duygusu" bu fetvayı sonunda sıfıra
indirebilecek mi?Mustafa Armağan-Zaman Gazetesi-29.05.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekür ederiz..