26 Aralık 2010 Pazar

Jön Türkler'in Siyasi Fikirleri

Ahmet Rıza
Şunu ifade etmek gerekir ki; 1895-1908 yılları arasında söz konusu mücadeleyi yapmış kişilerin bugün oldukça belirsiz ve silik olmalarını bizzat fikirlerinin yalınkatlığında aramak doğru olur. Jön Türkler’in hiçbiri derin ve ayrıntılı bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinlerinde devamlı uğraştıkları bir ideoloji ortaya koymamışlardır.

Durum böyle olunca da Jön Türkler siyasi fikir boşluklarını iki şekilde kapatmaya çalışmışlardır.
Bir taraftan o dönemde Avrupa’da tartışılan fikirlerin “popülarize” edilmiş şekillerinin etkisinde kalmışlar ve büyük teorisyenlerle halk arasında aracı rolünü oymayan ikinci derecede düşünürlerin görüşlerini kendi fikirlerine intikal ettirmişlerdir. Diğer taraftan Jön Türkler Abdülhamit devrinde ihtilalci çevrelerin dışında geliştirilmiş bazı siyasi ve sosyal dünya görüşlerini kabul etmek zorunda kalmışlardır. İşte Jön Türklerde rastladığımız Türkçülük başlangıçları buna verilebilecek en güzel örneği oluşturuyor Şerif MARDİN’e göre.
Siyasi fikirlerini geliştirmemiş, aydınlatamamış veya yeterince ortaya çıkaramamış olan Jön Türkler’in fikri zaafı üzerinde durulmaya değer bir siyasi ve sosyolojik belirti niteliğini kazanmaktadır elbette. Durum böyle olunca fikri değişimde rol oynayan bazı bağımsız değişkenlerin neler olabileceğinin araştırılması önem kazanmaktadır.

Toplum ile siyasi ve sosyal fikir ilişkilerinin incelenmesi ve tahlili yani fikri tahlile iki büyük düşünür öncülük etmiş ve bu konuda önemli çalışmalarda bulunmuşlardır ilk kez. İşte bu düşünürlerden ilki, Mannheim, diğeri Max Weber’dir. Mannheim var olan düşüncelere yeni bir boyut vererek fikri ürünün sosyal sınıfın sonucu değil, toplumun bir bütün olarak sosyal yapının toplamı olduğu fikrini ortaya atmıştır. Max Weber ise Mannheim’in Batılı endüstriyel toplum bakımından incelediği sorunu Hint ve Çin gibi Batı medeniyetleri dışında kalan diğer toplumlar bakımından ele almıştır.

II. Bölüm
1876-1895 yılları arasında Türkiye’de beliren hürriyetçi akımların sosyal ve fikri kökleri yazara göre; Türk tarihinin aydınlanmamış evrelerini bulmak için fazla geriye gitmeye ihtiyaç yoktur. 1889’da karşımıza çıkan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin oluşu, “Devr-i Hamidî’den ulaşan yüzeysel ve görünüşte olaysız betimlemelerinde saklıdır. Şerif MARDİN’e göre Jön Türk hareketlerinin fikri temellerinin incelenmesine girişmenin en doğru yolu, üstünde durulması gereken olay silsilesini Abdülhamit devrinde değil, fakat Abdülhamit’in gölgesinin kaynakları bulandırmaya başladığı yıllardan önce gelen devirden başlatmaktadır.

Şimdi Yeni Osmanlılara kısaca değinmek istiyorum. İttihat ve Terakki Cemiyeti Osmanlı İmparatorluğu’nda İstibdat’a karşı yönelen ilk siyasi örgüt olmamıştır. Bu cemiyetin tarihteki kökeni Yeni Osmanlılar hareketine dayanıyordu.

Yeni Osmanlıların amacı; Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir “Meclis-i Meşveret”in kurulmasını sağlayarak siyasi iktidarın paylaştırılmasını kurumlaştırmak, bir kuvvetler ayırımı sağlamaktı. Yeni Osmanlıların bu fikirlerini uygulayacak kesim ise devlet adamları, askeri liderler ve ulemadan oluşuyordu. Yeni Osmanlılar 1877’den sonra Abdülhamit tarafından dağıtıldılar.

Scaliere hareketi Jön Türkler bakımından oldukça önemlidir. Çünkü, Jön Türkler arasında özellikle 1906’dan sonra rastlanan “Siyasi Masonluk” teması ilk kez, açık bir şeklide burada karşılaşılan bir olgu. Scaliere İstanbul’daki Prodos Locası’nın üstatlarındandı. Bu komitenin üyelerinden Ali Şefkati Bey hem Namık Kemal’in bir arkadaşıydı hem de Avrupa’da ilk Jön Türk yayınlarını çıkaracak kişiydi.

Jön Türkler’in yandaşlarından bir diğer isim ise Georgiades’tir. Yazarın Türklerin “ruse et fourbe de nature” olmalarından söz etmesi ve Osmanlı boyunduruğundan kurtulma çabalarını işlemesi çok özel bir “reform” anlayışı güttüğünü gösteriyor Şerif MARDİN’e göre.
Öte yandan Jön Türkler’in fikirlerinin siyasi bir yönü olduğu gibi sosyal bir yönü de vardı. Onlar, yarı aristokratik bir bürokratik zümreyi denetim altına almak için, parlamenter kurumların memlekete yerleşmesine çalışmışlardı.

Georgiades’in Paris’te yayına başladığı sıralarda İzmirli bir gazeteci Tevfik Nevzat Avrupa’ya kaçma geleneğini devam ettiriyordu.
Tevfik Nevzat’tan sonra Türkiye’den ayrılan ilk önemli aydın Selim Faris’tir. Faris’de 1894’de Londra’da tıpkı Namık Kemal gibi “Hürriyet” adında bir gazeteyle karşımıza çıkıyor. Faris’in Jön Türkler tarihindeki rolü daha çok İttihat ve Terakki ile işbirliği yapmaması ve Paris’te 1895’ten sonra harekete geçecek olan Jön Türkler’in kendisine karşı uzak kalmaları yönünden önem taşımaktadır. 1895 yılında Jön Türk çevrelerinde yeni Osmanlılarla Jön Türkleri birbirine bağlayan zincirde son halka Halil Ganem’dir. Ganem I. Meclis-i Mebusan’ında Suriye Mebusu olarak bulunmuş, Mebusan dağılınca da Fransa’ya kaçmış ve gazetecilikle ilgilenmiştir. 1893 yılında ve Le Croissant isimli hürriyetçi dergiyi yayımlamasından itibaren Ganem Türkiye’de var olan düzeni değiştirmek isteyen bir demokrat olarak gösteriyor kendisini.

Yeni Osmanlıların faaliyetleri Osmanlı İmparatorluğunun dışında da hızla yankılarını duyuruyordu. Yeni Osmanlı’dan sonra hürriyetçi akımların dallanıp budaklandığı yerlerden biri de Bulgaristan olmuştur. İşte tüm olaylarda bir kilit noktası da Mülkiye mektebiydi. Mülkiye mektebi 1859’dan beri faaliyetteydi. Abdülhamit’in tahta çıkışıyla beraber mektebe daha da önem verildi. Mekteb, Murat Bey, Recaizade gibi ünlü kişilerle mektep son derece gelişti ve modernleşti. Mülkiyenin getirdiği yeni dünya görüşünde iki nokta göze çarpıyordu. Pozitivizm (yeni bir dünya anlayışı) ve Realizm (iktisadi unsurları ve emeği kabul eden bir yaklaşım).

İşte Mülkiyede kendisini gösteren bu kıpırdamalar, yenilikler Padişahın hoşuna gitmedi. Padişah bu tepkisinin bir sonucu olarak dersleri ve hocaları değiştirdi.

Ayrıca Ahmet Mithat Efendi de çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesi ve yayınladığı eserlerle ilgi toplayan kişilerden. 1880’lerin entelektüel havasını en çok etkileyen insanlar Ahmet Mithat Efendi ve Beşir Fuat olmuştur. Jön Türkler’in Avrupa yayınlarındaki ana temalarından birinin “vatanın elden gitmesi” olmasını ve bu temaya anayasa tahlillerinden daha fazla önem verilmiş olması vatanperverlik adıyla gerçekleştirdikleri etkiyi ifade eder. Bu temayla da askeri okul öğrencilerini etkilemişlerdir.

İlk Türkçülük Hareketleri:
Jön Türkler zamanında başlangıcı görülen Türkçülük hareketi 1880’de “İkdam” gazetesinin “Türk gazetesidir” başlığıyla çıkması, Türkçülüğün kültürel bir hareket olarak gelişeceğinin bir işaretiydi. İkdam gazetesi muhafazakar bir gazeteydi. Fakat gene de “milliyet” fikrinin Türkiye’deki önemini göz önünde tutarsak bir önderlik görevi gördüğü açıktı.

Jön Türk hareketinin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde verdiği ilk meyve “Erzurum isyanı” olmasının Abdülhamit Devri Türkiye’siyle yakın bir bağlantısı vardır. O da taşranın bu devirde yeni bir uyanıklığa kavuşmasıdır. Jön Türk hareketinin önemli haberleşme ağının İstanbul’dan taşraya yayılmasıyla taşra taşralığını kaybetmeye başlıyordu. Osmanlı İttihat ve Terakki’nin kuruluşuyla ilgili İran etkilerinden söz edilir.
 Bu etkilere Yeni Osmanlılarda rastlamak mümkün değildir. 1880’lerde durum değişti. Babîlerin Türkiye’ye gelmeleri etkisini göstermeye başladı.
Jön Türkler’in siyasi fikirlerinin oluşmasında büyük önem taşıyan isimlerden birinin Murat Bey olduğunu belirtmiştik. Tüm Jön Türkler Sultan Abdülhamit’e babalık görevini yerine getirmekte kusuru olan bir baba olarak bakıyorlardı. Yani padişahtan memnuniyetsizlik vardı. Murat Bey “hürriyet” fikrine önem veriyor ve ülkenin içinde bulunduğu durumu eleştirmekten çekinmiyor. Fakat Murat Bey padişaha tam anlamıyla karşı koyamıyordu. Nedeni ise hem “saltanat” simgesinin yıpranmaması hem de padişaha yönelik hareketinin başarısız olabileceğini düşünmesinden dolayıydı.

Yeni Osmanlılar Murat Beyle farklılık gösteriyordu. Yeni Osmanlılar kuvvetlerini kısmen dini inanışlarından alıyordu. Jön Türkler’in fikirlerinin 1895-1908 arasında gelişmesi realpolitik yöntemleri giderek benimsemesinden kaynaklanıyordu. Murat Bey’in fikirleri Jön Türkler’in fikirlerinden önemli noktalarda ayrılıyordu. Uzun süre sonra Paris Jön Türkleri Murat Bey’e başkanlık teklif ettiler. Murat Bey kabul etti. Murat Bey’in “Meşveret”de yazılarından anlaşıldığına göre 2 temaya önem veriyor. Vatanı kurtarma çağrısı ve 1876 Anayasasının savunuculuğunu yapmak. Genel olarak da padişahla birlikte memur kesiminin birleşerek ülkeyi sömürmesine engel olmak. Türk köylüsü Murat’ın yazılarına büyük ilgi gösterdi.
Murat Bey’in siyasi fikirleri göz önüne getirildiği zaman en göze çarpan yenilik bir siyasi elit yetiştirme çabasıdır.  Bu özellik Jön Türkler’inin çoğunun yazısından belirgin bir şekilde anlaşılmaktadır.

Jön Türkler Abdülhamit’in “Panislamizm” girişimlerini gülünç saymışlar ve uzun zaman “Osmanlılık” politikasını tercih etmişlerdir.
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluş tarihi Mayıs 1889’a rastlamaktadır.

Sultan Abdülhamit devrinde yaşayıp 1908’de bulanan aydınların çoğu Türkiye’de Abdülhamit rejimine karşı etkili bir şekilde harekete geçilebileceğine dair ilk umutların Murat Bey’in kişiliği çevresinde toplandığı görüşünde birleşir. Bu fikri savunan aydınları böyle bir düşüncede haklı olduklarını ve bu durumu Murat Bey’in Mülkiyedeki hocalığı sırasında anladıkları hürriyetçi kişiliğe bağlamaktadırlar.
Ayrıca bazı aydınlar basında sansürün olduğu dönemlerde bile Murat Bey’in haftalık “Mizan” dergisinde bağımsız fikirlerinden ve hükümeti eleştiren yazılarından bu fikre vardıklarını belirtiyor. İşte tüm bunlar bize Murat Bey’in bu konudaki önemini gösteriyor.
Murat Bey’in önemi Yeni Osmanlıları Jön Türklere bağlayan bir düşünsel halka sağlamasından gelmektedir. Mizancı murat Bey zamanla Mülkiyedeki hocalığına döndü. Murat Bey siyasi fikirlerini yaymakta becerikli değildi. Çünkü politikacı becerisi yoktu. Mülkiyede öğrencisi olup onu tanımayan kişiler murat Bey’i anlamakta zorluk çekiyordu.

Murat Bey’in Mizan’daki politikası şöyleydi: Bir yandan padişahı diğer tüm gazeteler kadar hatta daha fazla övmek, diğer taraftan da hükümeti, padişahın sağladığı mükemmel devlet adamlılığı örneklerine uymadığı için eleştirmekti. Yani iki taraflı ve akıllıca hareket ediyordu.

III. Bölüm:
Sonuç

Şerif MARDİN’in “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri 1895-1908” adlı bu eserinin dili oldukça ağır diyebiliriz. Fakat bu eseri genel hatlarıyla ve sade bir şekilde sonuçlandırmak son derece kolay:
Jön Türkler’in en önemli isteklerinin “hürriyet” olduğu doğru değildir. Jön Türkler’in en önemli ve temel isteği, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını durdurmaktı. “Hürriyet” dolaylı olarak onları ilgilendiriyordu. Çünkü hürriyet ve adaletin egemen olduğu bir toplumda imparatorluktan kopmak isteyenlerin sayısı azalacak ve dağılma zaten olmayacaktı. Bunun yanı sıra Sultan Abdülhamit’in baskısına karşı koyanlar ve bu nedenle harekete geçenlerin sayısı da fazlaydı. Ancak hürriyet aşıkları hiçbir zaman yüzeysel bir hürriyetçilikten ileri gidememişlerdir. Daha önce belirttiğim gibi 1889’a kadar Avrupa’ya kaçan aydınlar çok fazlaydı ve bunların temelinde Yeni Osmanlıları taklit etmek isteği egemendi. Yeni Osmanlıların daha önce bazı yankılar uyandırmasının nedeni, Tanzimat’tan sonra oluşan Bâb-ı âli bürokrasisine ve beraberinde getirdikleri aşırı ve onlarca yüzeysel Batılılaşmaya karşı yönelmelerinden kaynaklanıyordu.

Zamanla Jön Türkler halka hitap etmek yerine Osmanlı İmparatorluğu içinde büyük etki yaratacaklarına inandıkları bir unsura yani subaylara propagandalarını yöneltmeye başladılar. İsteklerini gerçekleştirmeyen halka karşı güvenmiyordu artık Jön Türkler. Ahmet Rıza Bey’de bu güvensizlik baştan beri mevcuttu. Ahmet Bey’in hürriyetle ilgisi olmayan “uzmanlık” teorileriyle Jön Türk askeri erkanının vatanperverliği birleşerek oldukça otoriter bir teori meydana getirmiştir.

“Elit” yaratma sorunu yalnız askerlerde değil, Murat Bey’den Sabahattin Bey’e kadar tüm önemli Jön Türk düşünürlerinde görülür. Bu zümre “siyasi elit” yaratma çabasındaydı. Oysa Prens Sabahattin ve Abdullah Cevdet’in diğer Jön Türklerden ayrıldıkları nokta buydu. Bunlar siyasi olmayacak bir “elit” yaratma çabasındaydılar. “Siyasi elit” yaratma çabasında olanların Batıdan ne kadar ayrıldıklarını, farklı düşündüklerini buradan anlayabiliriz. “Siyasi elit”in başlıca işi, halka görevlerini anlatmak olacaktı.

Jön Türkler’in oluşturduğu siyasi fikirlerde devirlerinde Avrupa’da tartışılan fikirlerin izlerini görmek mümkündür.
Hemen hemen tüm Jön Türklerde Sosyal Darvinizm belirtilerine rastlanır. Genel olarak Jön Türkler’in sertliğinin artışı Batının siyasi sinizmine bağlanabilir.

Jön Türkler’in en belirgin özelliklerinden biri Karl Mannhelm’in “ütopya” adını verdiği fikri yapıtlar ortaya çıkarmamış olmalarıdır. Abdullah Cevdet Bey istisna olmak üzere. Jön Türklerde “ideoloji” ve “ütopya” ortaya çıkmamıştır. Bu itibarla Jön Türkler’in düşüncesi “radikal” değil, “muhafazakar”dır. Padişahı yok etmek ve yerine başkasını koymakla ulaşılamayacağı fikri yalnız Abdullah Cevdet’te hakimdir. Bu radikal eksikliği genel olarak modernleşme akımına katılan tüm İslam toplumlarında görülür. Jön Türklerde “radikal” olamamaya bir tepki olarak romantizm de ancak zaman zaman ortaya çıkmıştır. Jön Türkler’in “Türklük” üzerinde durmaları bir mitos yaratmak isteğinin bir sonucu değil, siyasi zorlamaların sonucudur. Jön Türkler’in en çok etkisi altında kaldıkları kavramlardan biri “devlet” kavramıdır. Burada yine Osmanlı etkisini görmek mümkündür.


Yusuf Akçura Scienes’in yazdığı bir tez bize şunları anlatıyor: Jön Türkler “milliyet” konusunda çok ilkel fikirlere sahiptiler. Türkler için en önemli siyasi yaratıcılık belirtisi “devlet kurma” olduğu için devletin korunması en önemli siyasi faaliyet sayılmıştır.
Jön Türkler’in Batıdan aldıkları fikirler bile Osmanlı İmparatorluğunda zaten olan bir “ümmetçi” yapıya uygun gelecek biçimde seçilmişti. Ziya Gökalp’in sonraları, Fouille’den yüz çevirip Durkheim’a önem vermesi bir rastlantı eseri değildir. Diyebiliriz ki; reformcu Osmanlı aydınlarının Batıyla temasları sonucunda Batı fikirleri onlarda iz bıraksa bile, bu etkilere şekil veren Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı sosyal, yapısal özellikleri olmuştur.

Jön Türkler’in “batılı” saydığı fikirleriyle sosyal yapıları arasındaki ilişkileri açmak, incelemek ilerisi için büyük ölçüde ilgi çeken araştırmalar arasına girecektir.

Siyasi düşünce tarihimiz konusunda bir klasik sayılan Şerif MARDİN’in “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri 1895-1908” adlı bu eserinde Jön Türkler’in günümüzün siyasi akımlarında da görebildiğimiz fikirlerinin ortaya çıkışını ve şekillenmesini görüyoruz. Yazar Şerif MARDİN bu eserinde; Beşir Fuat, Mizancı Murat, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin gibi ünlü fikir ve siyaset adamlarının fikirlerini ve düşüncelerini ele alarak bunlar hakkında bilgi veriyor bize.

Şerif MARDİN; Jön Türkler'in Siyasi Fikirleri (Havva Okuyan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır. Teşekür ederiz..