Genelkurmay’ın 2007 yılında
yayımladığı fotoğraf Çanakkale Zaferi’nin unutulmaz karelerinden biriydi. Tam
100 yıl önce bir alman objektifine poz vermiş bu ‘Gönüllü Bombacı’nın adını dahi bilen yoktu. Taa ki...
Çanakkale Zaferi denince unutulmaz karelerden biridir üzerinde
‘Gönüllü Bombacı’ yazan fotoğraf. Başındaki enveriyesi oldukça büyük,
üzerindeki askerî kıyafet kendisine bol gelen 13-15 yaşlarındaki çocuğun
fotoğrafını çoğunuz hatırlar. Hani 2007 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın
yayımladığı albümde yer alan ve en çok konuşulan karelerden biri olan fotoğraf
(Genelkurmay o tarihte 28 fotoğraf yayımlamış, o fotoğraflardan biri de
‘Gönüllü Bombacı’ya ait meşhur kareydi). Ama kimdi bu çocuk? Gerçekten Osmanlı
askerleriyle birlikte Çanakkale’de bulunmuş, düşmana karşı
savaşmış mıydı? Acaba fotoğraf bir evin bahçesinde çekilmiş olabilir miydi? Ya da çocuk abisinin asker kıyafetlerini mi giymişti?
savaşmış mıydı? Acaba fotoğraf bir evin bahçesinde çekilmiş olabilir miydi? Ya da çocuk abisinin asker kıyafetlerini mi giymişti?
Bugüne kadar bu fotoğrafın hikâyesini hiç kimse öğrenemedi.
Çanakkale Savaşı tarihi ile ilgilenen birçok araştırmacı, üzerinde el yazısıyla
“Gönüllü Bombacı” yazan bu fotoğrafı, Anadolu insanının vatanı için her yaşta
canını feda edebileceğinin delili olarak anlattı durdu. Hatta şu an bile
internette dolaşan bu fotoğrafın altında Çanakkale’de lise ve ortaokul
sıralarındaki çocukların savaştığını anlatan nice asılsız bilgi mevcut. Oysa
fotoğrafın kaynağı hakkında kesin bir bilgi bulunmadığı gibi, gerçekliği konusu
da hayli tartışmalıydı. Fotoğraftaki küçük çocuk, o dönemler, hatta günümüzde
bile çok yaygın bir âdet olan, ‘asker büyüklerinin giysisiyle’ resim çektirmiş
bir çocuk olabilirdi. Ya da resmin üzerindeki ‘Gönüllü Bombacı’ yazısını,
sonradan ona bu sıfatı yakıştırmış biri yazmış olabilirdi. Ancak ilk kez,
resimdeki küçük çocuğun gerçekten de Çanakkale cephesinde bulunduğunu
dergimizdeki belgelerde görecek ve kendisine takılan ‘Gönüllü Bombacı’
lakabının da haksız olmadığını okuyacaksınız.
Zira 22 Ağustos 1915’te Berliner Illüstrirte Zeitung isimli
Almanya’da haftalık yayın
yapan derginin söz konusu sayısında Türk ordusunun bu
en genç savaşçısının hikâyesi yer alıyordu. Yaklaşık 40 yıldır Çanakkale Zaferi
ile ilgili belge ve bilgi toplayan Yetkin İşcen, herkesin bildiği bu fotoğrafın
hikâyesini ortaya çıkartan ilk kişi. Kendisi gibi Çanakkale konusunda uzman
araştırmacı-yazar Basri Emin Sütlü de bu fotoğrafın hikâyesine geçen hafta
piyasaya çıkan “Hatıralarla Çanakkale-Harp Sahası Gezi Rehberi’ kitabında
kısaca yer verdi.
Biz isterseniz 1915’e, Berliner Illüstrirte Zeitung isimli Alman
dergisinin haberine dönelim. Haber, yayın hayatına 1892’de başlayan dergide
şöyle anons ediliyor: “Ozan-şair Karl
Vollmoeller Çanakkale Boğazı’nı savunanlara ilişkin haberler gönderdi. Dr.
Vollmoeller’in ilk öyküsü, Türk Ordusu’nun en genç astsubayı ile ilgili...”
Almanya’dan gelerek savaşla ilgili izlenimlerini gazetesine yazan
Vollmoeller’den öğrendiğimize göre fotoğraftaki çocuğun adı Ali Reşat’tı. Ali
Reşat’ın hikâyesini tüm çıplaklığı ile kaleme alan Vollmoellar’e ‘Gönüllü
Bombacı’nın birliğinde yer alan komutanı da yardımcı oluyordu. Şu satırlar
yazara ait: “Ali...! diye bağırdı, Alman makineli tüfek birliğinin komutanı;
Ali...! Çadırın arkasındaki karanlıktan ilginç ve biçimsiz bir karaltı gözüktü.
Üstüne başına çekidüzen verdi ve dimdik durarak selam çaktı. ... İlk izlenimim,
üniforma içinde bir kız olduğu biçimindeydi... Kafasına göre oldukça büyük olan
ve tropik şapkalara benzeyen, kahverengi pamuklu kumaştan yapılma ‘Enveriye’
(Türk askerinin yeni başlığı) altında iki parlak ve kuyruklu göz yanıyor, dar
ve parlak bir yüzü parıldatıyordu. Görüntünün kalanı ise kaba pamukludan
yapılma, balçık kahverengisi arazi üniformasının altında kayboluyordu.
-Beyler, bu Osmanlı
İmparatorluk Ordusunun en genç astsubayı Ali Reşat Çavuş... Ali, Almanca
öğrendiğini göster. Alman askeri nasıl der?
Oldukça bol ve uzun üniforma kolunun içindeki ince parmaklı eli yeniden başlığa
gitti. Çatallı bir çocuk sesi duyuldu:
-Çook iyii...! (Sehr gut).
-Tamam Ali. Şimdi biz bu beylere senin nasıl astsubay olduğunu anlatacağız.
Beylerin hepsi
tüm cesur Türk askerlerine Almanya’dan güzel armağanlar getirdi. İşte, bir paket de senin için. Bu beyler Almanya’ya geri döndüklerinde senden söz edecekler.”
tüm cesur Türk askerlerine Almanya’dan güzel armağanlar getirdi. İşte, bir paket de senin için. Bu beyler Almanya’ya geri döndüklerinde senden söz edecekler.”
Yazara göre Ali’nin babası, Balkan Savaşı’nda bir Makedonya
alayında yüzbaşıydı ve Kumanova’da şehit düşmüştü. Annesi ve kardeşleri,
Sırplar tarafından katledildi. Bu katliamdan kurtulan Ali Reşat, kaçanların
arkasına takılarak kendisini Trakya’ya attı ve askerlerin arasına katıldı. On
üç yaşında bir çocuk, bir birlikle nasıl kalırsa öyle beslendi. Kâh geldi bir
köşeye kıvrıldı, kâh arda kalanlarla idare etti. Yaklaşık 20 ay o askerlerle
kaldı. Sonunda da yolu onlarla birlikte Çanakkale’ye düştü. Söz yine yazarın:
“On beş yaşına gelmişti ve savaşmak istiyordu. Birisi ona bir asker pantolonu
verdi ve bir de asker ceketi... Yalnızca bir silahı eksikti. Büyük adamların da
kendilerinin silaha ihtiyaçları vardı. Ali’nin el bombasıyla tanışması kendi
fikriydi. Bu ilk olarak nasıl oldu bilmiyorum. Ancak bir akşam kalktı ve kendi
yöntemiyle İngilizlerle savaşmaya başladı. Gecenin yarısında bir cehennem
gürültüsü ve delicesine atışlardan sonra, Ali Reşat sabah, bir İngiliz dürbünü
ve bir Browning tabancayla geri döndü. İngiliz subaylarının bulunduğu yerleri
bulma konusunda özel bir yeteneği vardı. El bombaları hep İngiliz subaylarını
buluyor ve ganimetleri de buna uygun olarak seçilmiş ve aristokratik oluyordu.”
Karanlıkta atılan
bombalar
Söz konusu haberde Ali’nin komutanının sözlerine de yer
veriliyordu. Komutanı Ali’nin yetenekli olduğundan bahsediyordu. Gönüllü
bombacıların tüm saldırılarında yer alması gerektiğini söylüyordu. “Ne
yaptığını gördünüz. Ali, saldırı kollarının kahramanı oldu. Siperden ilk çıkan,
düşman tel örgülerini ilk geçen ya da kesen, silahını tümüyle etkin olarak ilk
kullanan oydu.” Komutanı onun, nisan ayındaki bir saldırıda, her iki bacağından
ve bir mermiyle de ciğerinden kötü bir biçimde yaralandığını da anlatıyordu
yazara. Ama hep ön saflarda olmak isteyen Ali’yi cephe gerisindeki bir
hastaneye taşımanın da faydasız olduğunu dile getiriyordu. Buna rağmen bu
yaralanmadan dolayı 4 hafta cepheden uzak kaldı Ali. Sonrasında döndüğü cephede
yine düşman kurşunlarına hedef oldu. Son olarak da sol omzundan yaralanmıştı.
Tüm bunlara karşın o, birkaç gün sonra yeniden iyileşerek siperlerdeki yerini
almıştı. Komutanı yazara hikâyesini anlatırken hemen yanı başlarındaydı Ali.
Çünkü şöyle bitiyordu metin: Bugün de erkenden ve yine bıkmadan yorulmadan
bizimleydi... Öyle değil mi Ali Reşat?”
Gecenin karanlığında siperden çıkan, düşman askerlerinin, özellikle
subayların yerlerini bulan ve bombasını atan Ali, yaşının küçüklüğüne rağmen
yüreğinin büyüklüğü, cesareti ve azmi ile bir destan yazdı. Yine söz konusu
hikâyeden öğrendiğimize göre cepheyi ziyarete gelen Harbiye Nazırı Enver
Paşa’nın huzuruna çıktı. Savaşta göstermiş olduğu yararlılıklar dolayısıyla
kendisine çavuş rütbesi verildi (Dergi bu bilgiyi de vermesine rağmen haberi en
genç astsubay diyerek anons etti).
1948 yılında hayata veda
eden Karl Vollmoeller iyi iş çıkartmıştı. Bizi heyecanlandıran ise 22 Ağustos
1915 tarihli haftalık dergide Ali’nin fotoğrafının da yer alıyor olmasıydı.
Zaten bu fotoğraftı her şeyi aydınlığa kavuşturan. Zira 2007 yılında
Genelkurmay’ın yayımladığı fotoğraf ile bu fotoğraf sanki birkaç gün arayla
çekilmiş gibiydi. İşin bir başka ilginç yanı da 19 Ağustos 1915 tarihli Illustrirte Zeitung (1843-1944 yılları
arasında yayın hayatını sürdürdü) adlı dergi de sayfalarında Ali’ye yer
veriyordu. Çizerleriyle meşhur olan bu derginin Çanakkale’ye gelen George
Lebrecht isimli çizerinin kara kalem resmi tıpa tıp Ali Reşat’a benziyordu.
Üstelik 1945 yılında hayatını kaybeden ünlü ressam Lebrecht, yaptığı bu resmin
altına ‘Ali Reşat’ diye not düşmüştü.
Ali Reşat ile ilgili bir Alman’ın daha hikâyesi var. Ama bu hikâye
biraz farklılık arz ediyor. Hikâye, 1978 yılında ölen Armin Wegner’e ait.
Oldukça uzun olan bu hikâye, 1921 yılında kaleme alınmış. Alman generali
Mareşal Von der Goltz’un (Golç Paşa) ekibinde sağlık görevlisi olarak
Türkiye’ye gelen ve savaşa katılan Armin Wegner isimli Alman askeri, Çanakkale
cephesindeki gözlemlerini savaştan sonra ‘Hüseyin Oğlan’ adını verdiği eseriyle
kitaplaştırdı. Onun anlattıkları ile Vollmoeller’in yazdıkları neredeyse tıpa
tıp benzerlik arz ediyor. Yalnız Vollmoeller’in yazısındaki ‘Ali Reşat’,
Wegner’in öyküsünde ‘Hüseyin’ olarak ele alınmış. Ali Reşat ismi ise Hüseyin’e
sahip çıkan subayın adı olarak kitapta yer bulmuş. Armin Wegner orijinal adı
Der Knabe Hussein olan kitaptaki hikâyesine şöyle giriş yapıyor:
“Lüleburgaz’daki Balkan Savaşları sırasında, iki gün sonra bozguna uğrayan
askerler bozkırda minaresi güdük bir parmak gibi yükselen terk edilmiş bir
köyde on bir yaşında bir Türk çocuğu buldu. Mavi şalvarı topuklarına kadar
uzanıyordu, kırmızı fesinin altında çekik gözleri dehşetten donuklaşmıştı.
Önünde, avlunun ortasında bir köylünün ağaca bağlanmış cesedi sallanıyordu.”
Devam eden hikâye yukarıdaki hikâyede geçen komutanın
anlattıklarıyla örtüşüyordu. Ali Reşat’ın İstanbul’a geldiği, 20 ay kadar
kaldığı, genç acemi erlerle birlikte Beyoğlu’nun arkasındaki Taksim Kışlası’nda
konakladığı, sonra Çanakkale’ye yolunun düştüğü, bombacı olduğu uzun uzun
anlatılıyordu. Şu satırlar Wegner’in: “Hüseyin sabaha karşı sipere döndüğünde
cepleri çikolata ve İngiliz altınıyla doluydu. Bir palaskada fişekler
şıngırdıyor, kanayan parmakları arasında simsiyah parlayan bir Browning
tutuyordu.” Cephede yaralandığı, Tekirdağ’a götürüldüğü, burada 4 hafta kadar
kaldıktan sonra iyileşip tekrar Gelibolu’ya döndüğü de yazıyordu. Hikâye şu
şekilde sonlanıyordu: “O gün Hüseyin on dört yaşına bastı. İçinde serpilmeye
başladığı üniformasının omuzlarında çavuş apoletleri vardı. Anası karanlık bir
gecede alevler içindeki bir kalasın altında göçüp gittiğinden bu yana kendisine
analık eden toprak ona güneşten yanmış bir kabuk ve ağaç dalları gibi güçlü
kollar armağan etmişti. Padişah ordusu ise ona binlerce baba vermişti. Ali
Reşat onu Edirne’deki askerî okula göndermek istiyordu, akademideki tüm
subaylar onu seveceklerdi.”
Evet; tarihî fotoğraftaki ‘Gönüllü Bombacı’nın, başkasının askerî
elbiselerini giymiş bir genç olmadığı, tam aksine Çanakkale cephesinde,
Arıburnu veya Anafartalar bölgesinde, kahramanlıklar yapmış bir genç olduğu
ortaya çıkıyordu. Yakın zamana kadar kim olduğunu bilmediğimiz, üzerinde
‘Gönüllü Bombacı’ yazan fotoğrafından tanıdığımız Ali Reşat Çavuş, artık
hepimizin kahramanı. Sizce hatırasını yaşatacak bir abideyi de hak ediyor değil
mi?
Gönüllü Bombacı’nın
akıbeti meçhul
Gönüllü Bombacı’ya ait arşive ilk ulaşan Yetkin İşten emekli bir gazeteci. 40 yıldır
Çanakkale üzerine
çalışmalar yapıyor. Bugüne kadar Çanakkale ile ilgili bir kitabı Ankara
Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla çıktı. “Birçokları gibi ben de ‘Gönüllü
Bombacı’nın yer aldığı fotoğraftaki çocuğun, abisinin ya da bir yakınının
kıyafetini giydiğini düşünüyordum. Zira yaşı çok küçüktü. Ayağında doğru dürüst
ayakkabı yoktu. Başlığı kocamandı. Ama bugün gördük ki hikâye tahmin
edebileceğimizin çok ötesinde.” diyor.
İşten, söz konusu dergileri
bir arkadaşı sayesinde elde ettiğini, karıştırırken fotoğrafı gördüğünü ve
fotoğraftaki çocuğu hemen tanıdığını söylüyor. “Çorap söküğü gibi geldi.
Dergiye baktıktan sonra diğerlerini de araştırdım. Araştırmacı arkadaşım Basri
Emin Sütlü de fotoğrafın yer aldığı derginin o günkü nüshasının tamamını elde
etti. Ben ayrıca bizim tarihçilerin pek sevmediği Armin Wegner’in hikâyesini de
buldum. İsimler ve olaylar neredeyse birbirinin aynı. Bunun yanında başka bir
dergide bulduğumuz çizim de Ali Reşat’a çok benziyor.”
Yetkin İşten, Osmanlı ordusunda o yaşta hiç asker olmadığını
söylüyor. Zira Osmanlı’da askerlik yaşı 18’di. Savaşın son senesinde çıkartılan
bir kanunla yaş sınırı 17’ye düşürüldü. “Yani sağda solda çoluk çocuk askere
gitti, vatanı kurtardı diyorlar ama bunun gerçekle alakası yok. Bana göre bu
sebepten dolayı Çanakkale cephesine gelen Alman gazeteciler ‘Gönüllü Bombacı’
ile yakından ilgilendi. Çünkü onun yaşında başka kimse orduda bulunmuyordu.”
Peki, ‘Gönüllü Bombacı’nın akıbeti ne oldu? İşte bu noktada elde
hiçbir bilgi mevcut değil: “Wegner’in hikâyesinde savaş sonrası Edirne’ye
döneceği yazıyordu ama sağ kalabildi mi, bilinmiyor.”
61 yaşındaki Yetkin İşten aslen İstanbullu. 10 yıldır Çanakkale’de
yaşıyor. Çanakkale Savaşı’na ilgisi lise yıllarında bir gezi sonrası başlamış.
“Ziyaret için Çanakkale’ye gitmiştik. O yıllarda meşhur bir Salim Amca, onun da
küçük bir müzesi vardı. 16-17 yaşlarındaydım. O müze beni çok etkiledi. O günden
sonra Çanakkale ile ilgili ne gördüysem biriktirdim, sakladım. Zamanla bu
araştırmaya döndü. Ama gazeteci olduğum için vakit bulamıyordum. Hürriyet dergi
gruplarında çalıştım. Emekli olduktan sonra da bu tutku sebebiyle Çanakkale’ye
yerleştim. Emekli olunca kendimi tamamen
arşiv aramaya-taramaya verdim. Alman
arşivlerinde çok fazla bilgi ve belge var. 2013’te Almanya’ya gittim. Ama orada
en az 6 ay kalmak lazımdı. 6 ay geçimimi sağlayacak ortam olmadığı için erken
döndüm. Bu işlerden bir beklentim yok.”
Çanakkale’ye dair
birçok bilinmeyen bu kitapta
Araştırmacı-yazar Basri Emin
Sütlü, geçen hafta piyasaya çıkan ‘Hatıralarla Çanakkale-Harp Sahası Gezi
Rehberi’ kitabında Gönüllü Bombacı’nın hikâyesine de kısaca yer veriyor. Söz
konusu kitap harp sahalarını ziyarete gidenlerin kolayca istifade edebileceği
bir eser olarak düşünülmüş. Kitap hazırlanırken, geziye giden grupların hemen
hepsinin takip ettiği güzergâh esas alındı ve sadece bu güzergâhta yer alan
abide ve şehitliklere yer verildi. Savaş hakkında genel bilgilere ilave olarak
savaşın ruhunu yansıtan hatıraların da yer aldığı kitapta özellikle gerçek
şehitlikler üzerinde duruldu. Gezilen yerlerde bulunan fakat çoğu ziyaretçinin
fark etmediği detaylar özellikle belirtildi. Yıkılan abideler, haçın gölgesinde
yatan şehitler, savaşa giden askerlerimizin mermere işlediği şiirler gibi daha
önce bilinmeyen birçok bilginin yer aldığı 154 sayfalık kitap, Yitik Hazine
yayınlarından çıktı. 1978’de doğan Basri Emin Bey, 2005’ten beri Çanakkale
Muharebeleri ile ilgili araştırmalar yapıyor.
Aksiyon Dergisi-Behram
Kılıç-16.03.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz alınmıştır. Teşekür ederiz..