15 Nisan 2012 Pazar

Bu yazıyı yazan sen AYDIN'sın değil mi?

HASSAS bir bildiri...
Çok amaçlı bir tebliğ...
Bir tavsiyeler paketi...
Herkese "mesajı" olan bir deklarasyon...
Mesajın çoğu da hükümete...
Eğer herkes "kendi payına düşeni" alırsa...
Ve "MGK manifestosu" kaşınmazsa...
Toplumdaki gerginlik azalır.
Azalmasında da yarar vardır.


* * *
ASKERLERİN önünde birer dosya...
Asker, günlerdir hazırlanıyor.
Belgeler, bilgiler derlenip, toplanıyor.
Gazeteler taranıyor.
TV yayınları inceleniyor.
İstihbarat organlarından gelen haberler kontrol ediliyor.
Sonra dosyalama başlıyor.
MGK toplantısında, komutanların önlerindeki dosyalar "iki bölümden"oluşuyor.
Birinci bölüm:Genel değerlendirme.
Bu bölümde "Cumhuriyet'in temel nitelikleri" var.
Ve bir de "mevcut durumun fotoğrafı" var.
Birinci bölüm "yorumsuz".Eleştiri içermiyor.
Türkiye'nin 28 Şubat 1997'deki görüntüsünü anlatan bilimsel bir rapor gibi.
İkinci bölüm:Bu bölüm, kendi içinde "yirmiden fazla bölüme" ayrılıyor.
Örneğin "Refah kadrolaşması" bölümü.
Örneğin "sivil silahlanma" bölümü.
Örneğin "adaletin ağır işlemesi... Bazı konularda hiç işlememesi" ile ilgili bölüm.
Örneğin "türbana dair" bölüm.
Siviller, bir konuda "durum şudur, sorun yoktur" deyince, askerler hemen dosyayı açıyorlar:
- Hayır, durum öyle değildir... Şöyledir. İşte belgesi.Zaten müzakere böylesine "belgeli, bilgili" bir zeminde olmasaydı, MGK toplantısı dokuz saat sürer miydi?
* * *
28 Şubat 1997, önemli bir tarih.
28 Şubat'a nasıl gelindi?
Bunu irdelemekte yarar var.
Neden mi var?
Siyasetin nasıl "vurdumduymaz" olduğunu sergilemek için var.
Askerin "düğmeye bastığı tarih" 17 Ocak 1997, Cuma'dır.
O gün Demirel'e, Genelkurmay'da brifing verildi.
Asker "aşırı dinci akımlar... Kadrolaşma... Silahlanma" konularını anlattı.
Demirel o tarihten sonra "ilgilileri uyarmak için çırpındı, durdu".22 Ocak 1997, Çarşamba...
Demirel bize dedi ki:
- Askeri dinliyorum. Sonra lazım gelenlere, lazım gelen ikazlarda bulunuyorum.İkazlara "kulak tıkandı".Ocak sonuna doğru MGK toplantısı.
Oramiral Güven Erkaya'nın konuşması.
Kulaklar yine "duymak istemedi".O sırada biz "askerin beş konudaki rahatsızlığını... Bunları Çankaya'ya duyurduğunu" yazdık.
Yine o sırada Milli Savunma Bakanı "rahatsızlıklardan" bahsetti.
Ve Demirel, hükümete bir mektup gönderdi.
Ama kulaklar hala pamuk tıkalıydı.
4 Şubat, Salı...
Sincan'da tanklar yürüdü.
Yine "kör ve sağır" oyunu sürdü.
Süleyman Bey 28 Şubat'ı "çok önceden gördü."28 Şubat öncesi, TBMM Başkanı Kalemli'ye söylediği bir söz önemli:
- Uyarıyorum Doktor... Ama bir kulaklarından girip, diğerinden çıkıyor.Mühendis Demirel ile Doktor Kalemli "sistemin yıkılmaması... Demokrasinin sağlığı" için en çok çaba sarfedenler.
28 Şubat depreminin şiddetini düşürebilmek için çok çalıştılar.
Başarılı da oldular.
* * *
NE yazılsa, ne söylense, yönetim "yalan" diyerek, işin içinden çıkıyordu.
Diyelim ki her şey yalan.
Ama 28 Şubat bildirisi bir gerçek.
Bildirinin dördüncü maddesinde altı kez "Cumhuriyet" deniliyor.
Cumhuriyet bir gerçek.
Aynı maddede beş kez "laik" deniliyor.
Laiklik bir gerçek.
Beş kez "demokratik", iki kez "demokrasi" deniliyor.
Demokrasi bir gerçek.
Dört kez "sosyal hukuk devleti" deniliyor.
Sosyal hukuk devleti bir gerçek.
Zaten 28 Şubat bildirisi, başlıbaşına bir gerçek.
Davul zurnayla, her gece yanan mumlarla, bando mızıkayla gelen bir gerçek.

02.03.1997-MİLLİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz alınmıştır. Teşekür ederiz..